Bir ülkede tasarruflar, kamu tasarrufları ve özel tasarrufların toplamından oluşmaktadır. Kamu kesimi tasarrufları, kamu gelirleri ile kamu giderleri arasındaki farkı ifade etmektedir. Özel kesim tasarrufları ise firmalar ile hanehalkı tasarruflarının toplamından oluşmaktadır. Ancak tasarrufların büyüklüğü ve etkisi, en çok o ülkenin kendi ekonomik yapısına bağlıdır.
Türkiye ekonomisinin yapısına bakıldığında özellikle son on yılda tasarruf/GSYIH oranında ciddi bir azalış olduğu göze çarpmaktadır. Bu durumu net ihracat dengesi ile açıklamak daha doğru olacaktır.
NX = (S - I) + (T - G)
Bu özdeşlikteki NX, Net ihracatı yani ihracat ile ithalat farkını, (S-I) özel kesim tasarrufları(S) ile yatırım (I) farkınından oluşan özel kesim dengesini ve (T-G) kamu gelirleri(T) ile kamu giderlerinden(G) oluşan kamu kesimi dengesini yansıtmaktadır.
S<I olması durumunda yatırımlar tasarruflardan daha büyük olacağı için özel kesimde tasarruf açığı oluşacaktır. Bu durumda yatırım yapmak isteyen kesim, kaynak ihtiyacını ulusal kaynaklardan karşılayamacağı için çareyi yabancı kaynaklarda arayacaktır. Aynı şekilde T<G olması durumunda kamu kesimi bütçe açığı verecek ve bu açığı kapatmak için çareyi ya özel kesim tasarruflarında yada yurt dışı kaynaklarda arayacaktır. Hem kamu kesimi hem de özel kesimin açık vermesi durumunda ise NX dengesinin de açık vermesi kaçınılmaz bir durumdur. Böyle bir durum teoride üçüz açık olarak adlandırılır.
Türkiye ekonomisinde 2015 yıl sonu verilerine göre Yatırım/GSYIH oranının yaklaşık %20, tasarruf/GSYIH oranının ise %13 civarında olduğu göz önüne alınırsa %7 civarında bir tasarruf açığı söz konusudur ki bu oran yaklaşık 55-60 milyar dolara denk gelmektedir. Dikkat edilirse bu rakamın aynı zamanda NX ile ifade edilen cari açığa eşit olduğu farkedilecektir. Ancak normalde tam tersi olmalıdır. Yani ulusal tasarrufların yurtiçi yatırımları karşılamaması durumunda bu açık yurt dışı tasarruflar (döviz girişi) ile denklenmelidir.
Maalesef içinde bulunduğumuz süreçte bırakın yabacı sermayenin yurt içi tasarruf açığını karşılamasını, aksine sürekli olarak ülkeden döviz çıkışı gerçekleşmektedir. Biz yurtiçi yatırımları ulusal tasarruflarımız ile karşılayamayan bir ülkeyiz. Yani sürekli olarak yabancı kaynağa ihtiyaç duymaktayız. Bu nedenledir ki hükümet tarafından halka sürekli olarak döviz bozdurun çağrısı yapılması hiçbir anlam ifade etmemektedir. Halk elindeki dövizi bozdurdukça sadece yurtiçi kaynaklar yer değiştirmekte, ülkeye yeni bir kaynak girişi olmadığı için tasarruf açığı devam etmektedir. Zaten Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu da yıllardır budur. Yatırımların çoğunlukla yabancı sermaye akımları ile karşılanmaya çalışılması...
Tasarrufları etkileyen önemli unsurlardan birisinin faiz olduğu düşünülürse diğeri şüphesiz ekonomik karar alıcıların beklentileridir. Bundandır ki Cumhurbaşkanının sürekli olarak " faize karşıyım ve faizleri düşürmek zorundayız" şeklinde açıklama yapması, tasarruf edenlerin kar beklentisini azalttığı için hem yurt için karar alıcılar hem de tasarruflarını ülkemizde değerlendirmeyi düşünen yabancılar, bu tasarruf kararlarından hızla vazgeçmektedirler.
Bu etkiler nedeniyle özel kesimin tasarrufa gidememesi, mecburen kamu kesimini tasarruf yapmaya zorlamaktadır. Dün Başbakan tarafından yapılan, kamuda tasarruf için yeni memur alımlarını ve istihdamı azaltacağız açıklaması, daha öncelerde başlatılan zorunlu BES( Bireysel Emeklilik) uygulaması, bu durumun bir yansımasıdır...
Peki kamunun alacağı bu tasarruf önlemleri nasıl etki gösterecek? Hanehalkı tasarruflarını artırmanın birinci koşulu, harcanabilir gelir düzeyini artırmaktır. Harcanabilir gelir ise kişilerin elde ettiği gelirlerden yine kişisel vergilerin düşülmesi ile bulunur. Yani kişisel geliri arttırıp, vergi yükünün azaltılması, harcanabilir geliri ve de tasarrufları artıracaktır. Yani vatandaşın cebinde ne kadar çok parası varsa önce tüketecek sonra kalan kısmı tasarruf edecektir. Eğer ulusal tassarrufları artırma niyetiyle istihdam kamudan başlayarak azaltılırsa, bunun tasarrufa yansıması beklenen iyileşmenin aksine açığın %7'den daha da yukarılara çıkmasına neden olacaktır.
Sonuç olarak bu sorun kısa bir süreçte ortaya çıkmadığı gibi çözümü de hemen olmayacaktır. Ancak kısa vadede faiz artışına giderek ve de geleceğe ilişkin olumlu beklentiler yaratarak (ki bu görev siyasilerin söylemlerine bağlıdır) yabancı yatırımcıların yeniden gelmesini sağlamak en kısa yoldur. Uzun vadede ise istihdamı artırıp daha çok gelir yaratmak ve bu gelirden doğacak tasarrufları akılcı ve katma degeri yüksek yatırımlara yöneltmek en doğru tercih olacaktır. Ayrıca sermaye piyasalarına etkinlik kazandırarak hanehalkı tasarrufları ile reel kesimi buluşturmak da mutlaka sağlanması gereken bir şarttır. Bu noktadan sonra elbette faizleri düşürmekte hiçbir sakınca olmayacağı gibi ülkemize gelen yabancı da faiz için değil, üretim için, istihdam yaratmak için gelmiş olacaktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder